14 Şubat 2013 Perşembe


Bir sanatçının sömürü ve pişkinlik karnesi.

Bir emek sömürüsü vakası /// Yılmaz Aysan’la ilgili bazı gerçekler

Bugünlerde her yerde Yılmaz Aysan var. Kendisiyle ilgili bazı gerçeklerin kamuoyu tarafından bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü şu günlerde derlediği kitap ve açtığı sergi nedeniyle saygınlığı daha da arttı, eminim Bilgi Üniversitesi’ndeki öğrencileri de onu daha çok seviyordur. Verdiği röportajlara, kitap ve sergiyle ilgili metinlere bakıyorum... Yılmaz Aysan bugünlerde solun görsel tarihi vasıtasıyla sol düşüncenin erdemlerinden bahsediyor. O afişler nedeniyle bazı insanların bu uğurda hayatlarını kaybetmesi, eşitlik, adalet ve özgürlük uğruna kendilerini feda etmelerini gerçekten anlayabildiğini hiç zannetmiyorum. Sol düşüncenin, eşitlik ve adalet kavramlarıyla özdeş mücadelesini görsel ve sözel tanıklıklarla ortaya koyan Yılmaz Aysan’ın, neden bana ve o dönemdeki çalışma arkadaşlarıma bunları hak görmediğini ve bizi çok zor durumlarda bıraktığını anlayamıyorum.

Bilmeyenler için belirteyim. Yılmaz Aysan, İletişim Yayınları’nın kuruluşunun 30. yılı anısına özel olarak yayımladığı “Afişe Çıkmak, 1963-1980: Solun Görsel Serüveni”nin derleyicisi ve şu anda Tütün Deposu’nda kitaba paralel olarak gerçekleşen serginin de sanatçısı.

Reklamcılık Tic. A.Ş. kurucu ortaklarından biri olan ve şirkette yaratıcı yönetmenlik görevini yürüten Yılmaz Aysan’la benim yolum 2000 yılının Şubat ayında kesişmişti. 14 Şubat 2000 tarihinde Reklamcılık Tic. A.Ş. şirketinde reklam-metin yazarı olarak işe başlamıştım. Yılmaz Aysan, Reklamcılık Tic. A.Ş.’yi 1987 yılında Emre Senan, Alican Turalı, Celil Okur ve Haşim Durusel ile birlikte kurmuş (http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/1987/2/23/11.xhtml). Benim çalıştığım dönemde Yılmaz Aysan, Alican Turalı ve Haşim Durusel şirket ortağıydı.

Yılmaz Aysan’ın kurucu ortağı ve yaratıcı yönetmeni olduğu şirket Reklamcılık Tic. A.Ş. 4 ay boyunca maaşlarımızı ve sigorta primlerimizi ödemedi (sigorta primleri zaten işe başladıktan 3 ay sonra ve aldığım maaş düşük gösterilerek ödenmişti). Bu dönemde bire bir çalıştığım Yılmaz Aysan’la pek çok toplantıda bulundum. Ona çok zor durumda olduğumuzu, bir an önce haklarımızı ödeyerek yollarımızı ayırmamız gerektiğini belirttim. Beni en rahatsız eden şey, Yılmaz Aysan ve diğer ortakların, ekonomik zorluklar içerisinde olduklarını iddia etmelerine rağmen, hayat standartlarında herhangi bir düşüş olmamasıydı. Yılmaz Aysan’ın çocukları Enka Okulları’nda okumaya devam edebiliyordu mesela. Yılmaz Aysan ve diğer ortaklar kimsenin maaşını ödemeye yanaşmıyor ama aynı lüks otomobillerini kullanmaya devam edebiliyordu mesela... Yaşadığım sıkıntıyı ben ve birçok çalışma arkadaşım birçok defa toplantılarda dile getirdik. Yılmaz Aysan da toplantılarda bana “para yok işte, anlamıyor musun” şeklinde çıkışıyordu. Bunları hala o kadar net hatırlıyorum ki... Çünkü o dönemde ve sonrasında maddi ve manevi olarak çok üzüldüm ve yıprandım. Ekonomik zorluk yaşayan bir şirketin ortakları nasıl oluyordu da lüks sayılabilecek bir hayat yaşıyordu, anlayamıyordum. Mesela Yılmaz Aysan ve diğer ortaklar borçlarını ödemek için lüks otomobillerini satabilirlerdi, ya da sahip oldukları bir gayrimenkulü... Haşim Durusel örneğin, o dönemde de Fenerbahçe Kulübü yönetim kurulu üyesi idi (sayfanın en alt kısmında : http://www.1907.org/yonetim-kurulu.html). Kendisi aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği kurucu üyesi. Alican Turalı, yatçılıkla ilgilenen, bu konuda radyo programı yapan bir insandı. Yılmaz Aysan da Bilgi Üniversitesi’nde 1998’den beri ders veren bir öğretim üyesi. Ayrıca resimleri özel koleksiyonlara girmiş, sanatından para kazanan bir sanatçı. Bu insanların hepsi pahalı zevklere sahip, ayrıca hepsi toplumda saygın insanlar olarak kabul ediliyor. Eminim hepsinin yıllar içinde edindiği hatırı sayılır bir malvarlıkları da vardır. 

Yılmaz Aysan, Alican Turalı ve Haşim Durusel o dönem benim emeğimi sömürüp, mahkemelerde sürünmeme ve sonrasında davayı kazanmama rağmen hakkımı alamamama neden olan insanlardır.  

Onlar dürüst birer şirket sahibi olmayı seçmediler. Onlar bunun yerine hak ettiklerimizi, alacaklı olduğumuz ücretleri vermemek için pahalı avukatlarla bizimle uğraştılar. Ne de olsa Anonim Şirket statüsündeki Reklamcılık Tic. A.Ş. şirketi, yasaların gözünde “borçlu” statüsündeydi, şirket sahipleri değil. Şirket sahiplerinin isimleri de geçmez dava tutanaklarında, yalnızca vekilleri statüsündeki avukatların isimleri geçer. İş Mahkemesi’ne açtığım dava 4 yıl sürdü. Davayı kazandım. 16 Aralık 2004 yılı itibariyle kesinleşen alacaklı ücret miktarımın 11.879.912.860 TL olduğu belirlendi (4 yıllık faiziyle birlikte yaklaşık 16.000.000.000 TL, bugünün parasıyla 16.000 TL ediyor bu rakam. Bunun içinde ödenmemiş maaşlarım, kıdem tazminatım ve vergi iadesi ücretlerim var.). Bu arada, 4 yılı aşan mahkeme sürecinde çok şey değişmişti. Daha mahkemeye veremeden, şirket yer değiştirdi (Mahkemeye vermeden önce yapılması gereken TC Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne şirketi şikayet etmeniz. Şikayetim sonucunda haklı olduğum ve alacaklarımı ödemeleri gerektiği Reklamcılık Tic. A.Ş.’ye belirtiliyor, 20 Haziran 2001 tarihli belgede. Ayrıca şirket, sigorta primlerinde yaptığı ödeme usulsüzlüğü nedeniyle ceza ödüyor devlete o dönemde. Ben ise alacaklarımı alamıyorum ve İş Mahkemesi’nde dava açıyorum.). Reklamcılık Tic. A.Ş.’nin, Yorum Ajans bünyesine katıldığını 1 Temmuz 2001 tarihli Marketing Türkiye dergisinden öğrenmiş oluyorum. Elbette bu yasal anlamda gerçek bir birleşme değil, tamamen göstermelik. Gerçek bir şirket birleşmesi olsa Yorum Ajans bütün borçları üstlenmek durumunda kalır. Alican Turalı da Yorum Ajans’ın İcra Kurulu üyesi olmuş dergi haberine göre. Yılmaz Aysan’ın adı geçmiyor haberde ama onun o dönemde Yorum Ajans’ta yaratıcı yönetmen göreviyle iş yaptığını tüm reklam camiası biliyor. Haşim Durusel’den ise bir daha hiç haber alamıyorum. Mahkeme sonucunda kazanıyorum ve alacaklarımı hacizle tahsil etmem gerekiyor. Yıllar içerisinde mahkeme nedeniyle açık tutulması gereken şirketin ismi değiştiriliyor ya da bu yeni şirkete benim davalı olduğum şirket dahil ediliyor ve Kağıthane’de bir işhanında, tek odalı bir dükkanda göstermelik olarak Teka Kimyevi Maddeler ve Dış Ticaret Limited Şirketi adıyla faaliyet gösteriyor. Eski bir bilgisayar ve bir masa bulunduğu için haciz gerçekleştirilemiyor. Maddi ve manevi olarak tükenmişlik noktasına geldiğim bu süreç sonunda haklı olduğum ortaya çıkıyor, davamı kazanıyorum ama elime hiçbir şey geçmiyor. Çünkü şirketin haciz edilecek hiçbir şeyi kalmamış oluyor. Böylece Yılmaz Aysan, Alican Turalı ve Haşim Durusel bu olaydaki sorumluluklarından şirketin içini boşaltarak kurtulmuş oluyor ve dürüst olmadıklarını (basiretli tüccar) kanıtlamış oluyorlar.

Son olarak şunu eklemek istiyorum. Emekçi hakkı yiyip solculuk oyunu oynayanlar... Lütfen bırakın bu işleri. Reklam-medya dünyasında bu insanlardan çokça var. Nuri İkikardeş, Şükrü Öksüz... Şahsen sizleri de hiç unutmadım. Sizleri de kötü hatırlamaya devam edeceğim. Canım çok yandı çünkü. Ayrıca bugüne kadar (4 yıldır bu mesleği yapmıyorum) çalıştığım hiçbir işyerinde sigortam zamanında başlatılmadı, hiçbirinde gerçek maaşımdan prim ödemesi yapılmadı. Bunu da söylemek istiyorum.

Facebook’tan, twitter’dan paylaştığınız üniversite fotoğrafları filan, “devrimci gençtik biz ah” sayıklamaları, yeri gelince eski 1 Mayıs afişleri paylaşmalar filan... Sizi gidi nostaljik tatlı su devrimcileri sizi. Hiç inandırıcı değil. Ekonomik kriz olduğunu iddia ettiğin zaman önce sen azla yetinmeyi öğreneceksin. Önce sen hayat standartlarını düşüreceksin. Her şeyden önce de çalıştırdığın insanlara adil davranacaksın, hakkını vereceksin, onurlu bir şekilde yolunu ayıracaksın çalıştırdığın insanla. Çocuklarım en pahalı özel okullarda okusun, en gözde semtlerde oturayım, hayat standartlarım hiç değişmesin, yurtdışı tatillerim de hiç aksamasın, pahalı içkilerimi içmeye devam edeyim, bana birşey olmasın da diğerlerine ne olursa olsun diyenler... Sizinle yıldızlarımız hiçbir zaman barışmayacak. Maalesef hukuk da güçlünün yanında, haklı olduğun davanı kazanman da yetersiz. Bu düzen hep birilerinin yaptığı kötülüklerden sıyrılmasını sağlıyor ne yazık ki... Üstelik sıyrılan insanlar kendilerini “sol düşünceye inanıyorum ben, eşitlik, özgürlük, hak ve adaletten yanayım” diyorlar bir de. Çok yazık.

Not: Metinde bahsedilen olaylarla ilgili belgeler, kronolojik olarak blogda yer almaktadır. Lütfen yakından bakın, inceleyin sonuna kadar.

Reklamcılık Tic. A.Ş.'ye karşı kazandığım davanın sonucu (sayfa 1) 16 Aralık 2004


Reklamcılık Tic. A.Ş.'ye karşı kazandığım davanın sonucu (sayfa 2) 16 Aralık 2004


Reklamcılık Tic. A.Ş.'ye karşı kazandığım davanın sonucu (sayfa 3) 16 Aralık 2004


Reklamcılık Tic. A.Ş.'ye karşı kazandığım davanın sonucu (sayfa 4) 16 Aralık 2004


Reklamcılık Tic. A.Ş. yerine Kağıthane’de bir işhanında, tek odalı bir dükkanda göstermelik olarak faaliyet gösteren Teka Kimyevi Maddeler ve Dış Ticaret Limited Şirketi'nin belgeleri


Reklamcılık Tic. A.Ş.'nin Yorum Ajans'la işbirliğine gittiğine dair Marketing Türkiye haberi, 1 Temmuz 2001